|
|
Deprem
Yazıları Sanal Müzesi |
|
|
Sel Felaketleri ve Eğitim
Sistemimiz
|
|
|
|
Son birkaç gündür medyadaki haberlerin birinci konusu Mersin
ve çevresindeki sel felaketidir. Gazete başlıkları şöyle; 'Doğa
intikamını alıyor'. Gerçekten doğa intikam veya öç alıcımı?
Bugüne kadar duymadım, fakat bildiğim bir şey var o da doğanın
yasalarıdır. İsteseniz de istemeseniz de doğanın yasaları gerçekleşir.
Biz doğanın yasalarını öğreniriz ve çıkarımız doğrultusunda
yönlendiririz. Bunun adı bilimdir ve mühendisliktir. İnsanın
insan olma sürecinde doğaya hükmettiği ve doğadan öğrendikleri
ile doğal felaketlerin önüne geçtiği ispatlanmıştır. Bu süreçte
öğrendiklerini yazıya dökmüş ve kuşaklar boyu geliştirerek bugün
mühendislik disiplini olarak öğretilmektedir. Peki neden Mersin
ve çevresi iki günlük ağır bir yağışa yenik düştü ve binlerce
ev ve binlerce hektarlık alan su altında kalıp hayat felç oldu?
Bunun eğitimimiz ile ne ilgisi var diyebilirsiniz. Eğitim mi
sel felaketine neden oldu?. Bence evet yetersiz ve yanlış eğitim
bu felaketin birinci sorumlusudur. Mersin ve çevresinde doğa
var olduğu günden bu yana bölgenin ekolojik özellikleri gereği
aralıklarla bu denli yağış yağmakta ve bu durum olmakta idi.
Peki ne oluyor da son yıllarda sık sık kış yağmurları ile birlikte
Karadeniz Bölgesinin bir çok ilinin yanı sıra, İstanbul, Ankara,
İzmir, Bodrum, Mersin ve diğer illerde ve ilçeler de yağışa
yenik düşüyorlar. Tabii denilebilir ki mühendis olmaya gerek
var mı bunları bilmek için, bence var. Bir toprak bilimcisi
olarak toprak ve su konusunda edindiğim bilgi ve tecrübem bu
felaketin biricik sebebi doğayı ve onun yasalarını bir bütünsellik
(holisitik) bilinci içerisinde bakamayan, eğitilmemiş fakat
yalnıza öğretilmiş, okulu öğrenmek için değil yalnızca bitirmek
için çabalamış mühendis ve yöneticilerin bilgisizliği ve rantçılığıdır.
Pekala ülkemiz eğitime önem vermiyor mu da mühendislerimiz eğitilmiyorlar
ve bu bütünsel bakamıyorlar olaylara? Ülkemiz eğitimi bütünsel
bakan yanı felsefe bilgisi ve öğretisinden yoksun olduğu için
holistik bakış açısı gelişmiyor. Genç bir öğrenci okulda kendisine
verilen her dersi ezberler, 100 üzerinden tam not ile geçebilir
fakat olay ve olgular arasında illiyet bağı kuramıyorsa, Mersin
örneğini önceden göremez. Fakat bütünsel bakabilen ise olayı
çok önceden görür.
Hasbelkader birkaç kez Mersin kıyılarındaki yazlıklarda misafir
olarak bulunduğum sıralarda aklımda hep geçirdiğim olası sel
felaketleri nihayet gerçekleşince kahroldum. Mersin ve çevresi
ülkemizin yakın geçmişe kadar narenciye ve muz ekili bölgesiydi.
Köylülerin teras yaptırarak meyve ve sebze yetiştirdiği alanlalar
bir yana diğer tarafta talan edilen doğal bitki örtüsü ve tarım
alanları. Bütün kıyıdaki birici sınıf tarım arazileri üzerinde
mantar gibi yükselen gökdelenler. Sonuç ülkemizin erozyon gerçeği
bütün çıplaklığı ile sergilendi ve nihayet sonucun sonucu sel,
su baskınları ve nihayet göz yaşlarıdır.
Bütün kıyı Toros dağlarından inen derecikler ile dolu. Son yıllarda
kıyı turizmi nedeniyle bütün dere yatakları arsa haline getirildi
ve üzerine alabildiğine imarsız ve plansız katlar yerleştirildi.
Mersin ve Tarsusun içerisinde akan derelerin üzeri beton ile
kapatıldı ve alttan küçük bir gider verilerek üzeri park, ve
inşaata dönüştürüldü. Sonuç bir anda yüksek debi ile gelen su
kütlesi yatağına sığmayınca çevresinde ne gördüyse alıp götürdü.
Fakat insan elinin değmediği yerlerde toprak suya doymuş fazlası
taban suyuna katılmış bir kısmı yatağında yoluna devam ederek
ulaşması gereken Akdeniz'e ulaşmıştır. Milattan önce Berdan
kıyısına kurulan Tarsus bir zamanlar tarihin en büyük kenti
ve tarihi Cloropatra kapısı bulunan şehirde halen eski kanalizasyon
sistemi Roma yolu üzerinde bulunmaktadır. Dönemin mühendisleri
kılı kırk yararak geliştirdiği kanalizasyon sistemi bugüne kadar
yaşadı, fakat bizim ranta dayalı acele ile aldığımız karlarla
genişlettiğimiz gecekondulu şehirler kısa sürede sele teslim
oldular.
Tekrar eğitime dönecek olursak eğitimimiz gerçekten bu olayları
algılayacak düzeyde değil mi diye sorulabilir. Hem evet hem
hayır. Evet çünkü eğitilmiyoruz, hayır çünkü iyi eğitilmiş,
bakabilen ve aynı zamanda görebilen insanımız da var.
Gazeteler, Türkiye'nin insan kaynakları ve gelişimi yönünden
dünyada 85'ci sırada olduğumuzu belirtiyor. Okullaşma oranı,
milli gelir, cinsiyetler arası ilişkiler, bölgesel gelişme farkları
gibi ölçülerle belirlenen BM endeksine göre Türkiye, AB adayı
13 ülke arasında en alt sırada yer alıyor (Radikal Gazetesi
12.12.2001). Pekala şu sıralar TBMM'de hararetle tartışılan
bütçeden eğitime ve silahlanamaya ayrılan pay nedir bu durumda
ülkemizin durumu nedir diye baktığımızda işin sırrı çözülüyor.
Cumhuriyet gazetesinden Mustafa Balbay 11.12.2001 tarihli köşesinde
İnsan Haklamaları başlıklı yazısının 'silah eğitime karşı' alt
başlıkta gelişmiş ve gelişmemiş ülkelerin ulusal gelirlerinin
% kaçını silahlanamaya ve eğitime ayırdıklarını yazmaktadır.
Veriler aşağıda tablo halinde verilmektedir.
Tablo. Değişik ülkelerin ulusal gelirlerini % olarak silahlanmaya
ve eğitime ayırdıkları pay.
Ülke |
Askeri |
Eğitim |
|
|
Askeri |
Eğitim |
İngiltere |
2,8
|
5,4
|
|
Yunanistan |
4,8
|
3,0
|
Amerika |
3,2
|
5,4
|
|
Rusya |
5,2
|
4,1
|
Fransa |
3,0
|
6,1
|
|
Türkiye |
4,4
|
2,2
|
İtalya |
2,0
|
4,7
|
|
İran |
6,5
|
4,0
|
Almanya |
1,5
|
4,8
|
|
Pakistan |
6,5
|
3,0
|
İspanya |
1,3
|
4,9
|
|
Arnavutluk |
6,8
|
3,1
|
Portekiz |
2,3
|
5,5
|
|
Suriye |
7,3
|
4,2
|
İsveç |
2,5
|
8,3
|
|
İsrail |
11,6
|
7,2
|
İrlanda |
1,0
|
5,8
|
|
Suudi Arabistan |
15,7
|
5,5
|
|
|
|
|
Sudan |
4,8
|
0,6
|
Tabloda görüldüğü üzere eğitime yüksek pay ayıran ülkeler bugün
refah içinde sorunlarını akıl yolu ile çözülmekte, silah üreten
ülkeler ve kişi başına milli gelirleri yüksek, insani kalkınma
bakımından ilk sıralardadırlar. Tablonun alt sırasındaki ülkeler
ise sürekli düşmanı olan eller tetikte bekleyen, ateş çemberinde
olan başı belada ülkelerdir. Bu ülkelerin insanı ya az gelişmiş
yada gelişmemiş ve sorunlarını çözemeyen ülkelerdir. Bu ülkeler
sürekli kriz içerisinde yaşayan ve iç sürtüşmeleri yüksek olan
ülkeler olarak sürekli gündemdedirler.
Ülkemizin ulusal gelirinin %2.2' sini eğitime ayırmasının anlamı
en iyi bugünkü içinden çıkılmaz durumla net olarak örtüşmektedir.
Eğitime ayrılan pay ile Mersin ve çevresindeki sel felaketi
birebir örtüşmektedir.
Son yıllarda eğitime ayrılan pay ile gündeme gelen İrlanda ve
Güney Kore modelleri açık olarak yetişmiş insan gücünü hedeflemiş
ve kısa sürede ülkelerin refah düzeyinin yukarıya çıktığı görülmüştür.
Eğitime ayrılan payın artırılması önemli fakat tek başına yetmeyebilir.
Parayı binaya ve personel giderlerine ayırırsanız bu da yetmeyebilir.
Başta alt yapı olmak üzere eğitim ve öğretimin tam olarak yapılması
gerekir. Bunun için felsefenin öğretilmesi yanı sıra doğru düşünmenin
öğretilmesi gerekir. Doğan Cüceloğulu bu kavramı 'iyi düşün
doğru karar ver' kitabında net olarak yetişkin bir birey olmakla
eşleştirmektedir. Yetişkin bir birey kendisi ile barışık, çevresi
ile barışıktır. Yetişkin birey çevresindeki olayları ve olguları
algılayan ona bir anlam biçen ve projeksiyonlar çizen kişidir.
Yani bilimsel bakış açısı ile yöntemli veya metotlu düşünen
kişidir. Yani olayları etraflı olarak enine-boyuna düşünen,
eğriyi ve doğruyu ayırt eden ve yansız bakabilme yeteneğinin
gelişmesidir. Bu yetenek diyalektik (doğal çelişki) düşünme
yöntemidir. Maalesef bu yetenek kolay kazanılmıyor ancak uzun
süreli ve çok yönlü bir iç eğitimle kazanılmaktadır.
Yaklaşık 200 yıl önce yaşayan alman filozofu Goethe'nin diyalektik
bakış açısı bu tür felaketlerin önceden görülmesi için son derece
önemlidir. Ne diyor Goethe 'Doğada hiçbir şey tek başına
ve yalnız değildir. Doğada her şey; önündeki, ardındaki, üstündeki,
altındaki, sağındaki, solundaki şeylerle bağlantılıdır'
diyor. Son derece öğretici ve ders almamız gereken ve yaşamımız
boyunca her olaya böyle bakmamız gerektiğinin en güzel örneği.
Bu öğretiyi eğer mühendislerimize kavratabilseydik zan ederim
bu felaketi tahmin edenler olacaktı. Zamanında bu felaketi görenler
yerinde uyarılarını yaparak can, mal kaybı yanında kişilerin
bu kışta perişan olmaları önlenmiş olacaktı. İşte eğitimin önemi
burada ortaya çıkmaktadır. Ülkemizin doğal afetleri yanında,
sosyal sorunlarının büyük çoğunluğunun altında yatan yetişmiş
insan gücünün yetersizliğinin yanı sıra, doğru düşünme yeteneğinden
yoksun olduğumuz dikkate alındığında eğitime ayrılan payın artırılmasının
ne denli önemli olduğu ortaya çıkmaktadır. Hastanelerdeki sefillik
çilesinden tutun da, banka kuyruğuna kadar, artan güvenlik önleminden
silaha harcanan paralara kadar, işlenen cinayet ve gasp olaylarından
tiner çeken çocuklara kadar, deprem felaketinde yıkılan evlerden
Mersindeki sele kadar hep karşımıza yetersiz eğitim, tabii doğal
olarak doğru düşünme yeteneğinin gelişmemesi net olarak ortaya
çıkmaktadır. Aynı sorun gelişmiş batı toplumlarında daha az
hasarla kapatılmaktadır. Aynı şiddete deprem Japonya'da olunca
beş kişi ölüyor bizde 5 bin kişi. İşte size insan kaynaklarının
önemi, işte eğitim ve işte düşünme yeteneğinin yaraları.
Tekrar Mersin ve Çevresindeki felakete baktığımda tamamen doğru
düşünmenin ve eğitimsizliğin sonucu oluşan felaket gün gibi
karşımda duruyor. Tirliyonlarca liralık bu zarar hepimizin bütçesinden
çıkmaktadır. Acaba her yıl tirliyonlarca lirayı eğitime yatırsak
ve yetiştirdiğimiz insanlar bilinçli olarak işlerini yapsalar,
çevresini bilinçlendirseler fena mı olur!
Ülkemiz insanını adam gibi eğitsek ve onlar da bilinçli beslenseler,
bilinçli yaşamalarını devam ettirseler daha az suç işlenmez
mi, daha az insanlar doktora gitmez mi, daha az insan cezaevine
girmez mi ve daha az toplumsal sorun yaşanmaz mı?. Eğitimli
kişi gören, algılayan çözümleyen kişi olarak her olayda bir
fikir yürüterek bir çıkış yolu bulur. Eğitimli kişi alternatifleri
olan kişidir. Eğitimli kişi ben merkezli değil paylaşımcıdır.
Eğitimli kişi kendisi ile birlikte çevresini düşünür. Eğitimli
kişi yardımseverdir, Eğitimli kişi güneş gibidir çevresini aydınlatır,
uydu değildir.
Sürekli eğitim, doğru düşünme sanatının kazandırıldığı, bilimlerin
bileşkesinin beyinlerde şekillendiği eğitim için olmalıdır.
Peki nesi var bu eğitimin de istenilen şekilde yapılmıyor. Bu
sorunun cevabı herkesin kendi sorumluluğunda.
Selsiz, felaketsiz ve her türlü erozyondan uzak, bir yeni yıl
dileği esenlikler.
Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ, Çukurova Üniversitesi, asportas@mail.cu.edu.tr
Geri
|
|
|