Gemi sallanıyor. Çok yorucu bir
gün geçirdim. Saat 24.00. Makine dairesindeki işim yeni bitti.
Bu saate kadar yağ separatörü ile uğraştım. Separatör devrede.
Üstüm başım leş gibi. Banyo istiyorum. Sonra deli gibi uyuyacağım.
Çok uykum var. Kamaramdayım şimdi. Tulumumu çıkardım. Banyoya
girdim. Birden bir yaratık hızla geçti önümden ve bir yerlerde
kayboldu. Görünüşü iğrençti. Kahverengi siyah karışımı.
Milyonlarca yıldır hiçbir değişikliğe uğramadan
günümüze gelen ender hayvan türlerinden. Müthiş bir dayanma
gücü. Pasif direnişin simgesi. İnsanların görmekten en çok nefret
ettikleri forma sahip bu hayvanın, ev dilindeki karşılığı hamam
böceği.
Gemilerdeki insan harici sürekli birlikte
yaşadığımız tek canlıdır kakalak. Kahverengi rengi ve iğrenç
formuyla. Büyüdükçe daha da koyulaşan ve siyaha yaklaşan rengiyle,
minik gövdeli muazzam bir dayanma gücü. Zaman zaman orada burada.
Belki uyuduğunda üzerinizde gezen ve nemli sıcağı seven tiksindirici
yaratık.
Seyir sonrasında eve döndüğümde, eve girmeden
valizim kontrol edilir, ilaçlanır.
Biz denizcilerin, geçmişte kesinlikle başa
çıkamadığımız kakalağa karşı şimdi değişik savaşma yöntemlerimiz
var. İnanın hiçbir kimyasal ilaç onu kalıcı olarak yok edemiyor.
Müthiş bir dayanma gücü var. Kimyasal özelliklere sahip vücut
sistemi, çok kısa sürede ona uygulanan ilaca alışmasını sağlıyor.
Değişik ülkelerde ilginç ilaçlama yöntemleri var. Bazıları gemiyi
komple boşaltıp, balon içine alıyor ve sonrasında ilaçlıyorlar.
Garantileri sadece 6 ay. Limanlarda alınan yiyeceklerin içinde
geliyor tekrar gemiye.
Kakalağın en çok ortaya çıktığı saat 23.30
- 01.30 arasıdır. Bu saatlerde ışığı yakıp biraz sağa sola bakın.
Mutlaka bir iki kakalak görürsünüz. Gördüğünüz kakalak sayısının
en az on katı da yuvasındadır. Yuvasına hiçbir kimyasal ilacın
etki etmediğini okumuştum bir keresinde. Bu tür bir hayvana
karşı nasıl savaşabilirsiniz.
Bir Çin gemisini teslim almıştık. Gemide normalin
çok üstünde kakalak vardı. Çinli personel gemilere giderken,
yemek hariç anlaşma yapıyormuş. Yani kendi yemeklerini kişisel
kumanyaları ile hazırlıyorlar. Aşçı ve kamarot yok. Kamaralarda
birkaç tane ufak elektrik ocağı bulduk. Bir arkadaşım anlatmıştı.
Kıta Çin'inin bir limanına gitmişler. Dışarı çıkmış gezmek için.
Yorulmuş ve karnı acıkmış bir müddet sonra. Çabuk bir şeyler
yemek istemiş. Sokak satıcısından çörek benzeri bir şey almış.
Ürkerek bakmış tadına. Bir lokma bir lokma daha derken, hoşuna
gitmiş ve iki tane yemiş. Ertesi gün birlikte çıktığı arkadaşına
anlatmış çöreğin lezzetini. Birlikte yemişler birer tane. Arkadaşının
da hoşuna gitmiş. Merak etmiş açmış çöreğin içini arkadaşı,
ikincisini yerken. İçinde dört beş tane kakalak varmış. Pişirilmiş
ve çöreğin içine yerleştirilmiş. Her ikiside zor dönmüşler gemiye.
O zaman bu hayvanın korkunç bir protein kaynağı olduğunu öğrenmiştim.
Çok uğraşmıştık Çin'li personelden teslim
aldığımız gemiyi temizleyinceye kadar. Çeşitli yöntemler denedik.
Sprey sıkıyorsunuz. Ölmüyor. Kimyasal toz döküyorsunuz. Üzerinde
yürüyor. Bembeyaz oluyor ama kesinlikle ölmüyor. Kesin olan
bir şey var. Alkole hiç dayanıklı değil. Yani içkiyle pek başı
hoş değil galiba. Kolonya ya da alkol dökün üzerine. Kısa sürede
ölüyor. Bir de kaynar su çok etkili. Temizlikte sürekli kullandık
bu iki etkili sıvıyı. Ama yararsız oldu tüm girişimlerimiz.
Kakalak sayısında sürekli temizlik nedeniyle belki biraz azalma
oldu ama, gene de en yakın dostumuzdu. Bir öğlen yemeği sonrasında,
kahve içen zabit arkadaş birden yerinden fırladı. Kahve fincanı
elinden düştü. Sandalyesi arkaya doğru devrildi. Çığlık attı
iğrenerek. Ağzından çıkardı haşlanmış kakalağı.
Gene bir yerlerde okumuştum. Kakalağın iki
değişik besin maddesine sürekli gereksinimi varmış. Karbonhidrat
ve protein. Birini devamlı yediğinde diğerine korkunç ihtiyacı
olurmuş. Değişik teknikler uygulamaya başladık yok etmek için.
Bir buçuk litrelik pet su şişelerini dibinden yukarı doğru,
yaklaşık on oniki santimetreden enine kestik. Elde ettiğimiz
bu pet şişelerin alt kısımlarını yedi sekiz santimetre kadar
zeytinyağı doldurduk. Zeytinyağlı pet şişe silahlarını dolap
altlarına, mutfağa ve diğer daha karanlık yerlere yerleştirdik.
Bekleme kararı aldık bir süre için. Bir haftadan az olmamak
koşuluyla. On gün, on beş gün. İnsan dayanamıyor. Merakla baktım
pet şişelerin içine birkaç gün sonra. Birinde bir kakalak gördüm.
Yağın içinde debeleniyordu kakalak. Kurtarmak gelmedi içimden.
Canlılara karşı dost bilirdim kendimi oysa. Öldürmeyi hiç sevmiyorum.
Nedendir bilmiyorum bu tür böcekleri üzerine basarak öldürmek
beni çok rahatsız ediyor. Onlarla birlikte yaşamaktan da tedirginim.
Onu yok etmek istiyordum. Belki bunu birebir yapma cesaretini
göremedim kendimde. Ya da üzerine basıp iğrenç çıtırdama sesini
duymaktan nefret etmemdi beni bu şekilde hareket etmeye zorlayan.
Bir müddet hiç kimse bakmadı bu zeytinyağlı
ölüm tuzaklarına. Aradan on beş gün geçmişti. Kontrol etmek
istedim kakalak idam petlerini. İnanırmısınız. Her petteki zeytinyağının
üst kısmı en az iki santimetre kalınlığında kakalak ölüsüyle
kaplanmıştı. Hala canlı olanlar da vardı. Yiyeceğin içinde can
çekişen dayanıklı yaratıklar. Zeytinyağı kokusunu alan kakalak
petin içine giriyor. Yağlandıktan sonra kesinlikle yukarı tırmanamıyor.
Sürekli kayıyor. İstediği hem de çok istediği, sürekli ihtiyaç
hissettiği zeytinyağı içinde yaşamını bırakıyordu. İç güdülerinin
çok güçlü olması bile onu bundan kurtaramıyor. Ne ilginç.
Bir gün sonra Tayland'dayız. Denizci cenneti.
Bangkok yakınlarında küçük bir ada açıklarında çuval pirinç
yüklemesi var. Gemi en az on gün demirde. Limana yaklaşma heyecanı.
Herkes kamara temizliğinde. Tıraş olmak için girdim banyoya.
İğrenç yaratık gene orada, karşımdaydı. Yavaşça spreyi aldım
elime. Nefretle sıktım üzerine. Sanki tüfekle mermileri boşaltır
gibi. Öldükten sonra atmak düşüncesiyle banyodan dışarı çıktım.
Genelde bu tip ilaçların etki etmesi için uzun bir sürenin geçmesi
gerekiyor. Bazıları da kesinlikle etki etmiyor. Elimizdeki kimyasal
spreyler gerçekten yeni ve etkili ilaçlardı. Sadece yüzeysel
etkileri olmasına rağmen, tek tek başka bir yöntemle uğraşmanız
mümkün değil. Kamaraya döndüğümde hala yaşadığını gördüm. Ayaklarını
kıpırdatıyordu. Dikkat ettim o zaman. Gövdesinin altında arka
tarafında zırhlı gibi görünen bir tüp vardı. Sanırım hamileydi.
Bir başka kakalağa daha sıktım kamaramdaki sprey kimyasalı.
Gereken sürede öldü. Ama karnında kese taşıyan ölmedi. Bir parça
gazete kağıdı kullanarak küçük plastik pet içine aldım karnı
kıçında iğrenç yaratığı. Hafif hafif ayaklarını oynatıyordu.
Ters dönmüş ve düzelmek için çaba sarf etmiyordu. Sadece öyle
duruyordu, hafif hafif ayaklarını kıpırdatarak. Biraz daha ilaç
sıktım üzerine. Daha çabuk ölsün diye. Bıraktım sonra. Ertesi
günü ilk işim ona bakmak oldu. Kıpırdamıyordu. Peti aldım. Tuvalete
atmak için kaldırdım. Ayaklarını oynattı yavaşça. Durdum. Pete
baktım bir süre. Ters dönmüş yaratık hala canlı ve sanki bana
bakıyordu. Soyunu devam ettirme içgüdüsünün üstünlüğü vardı
bu iğrenç ve mükemmel formda. O korunmasız haliyle bile çok
üstündü. Bıraktım peti yere, içindeki dayanma gücünü en üst
düzeyde yaşatan iğrenç kakalağa saygı duyarak. İnanılmaz bir
durumdu bu. Öğlen yemeğinden sonra kamarama geldim. Banyoya
girdim. Yaşıyordu. Spreyi aldım. Sıktım tekrar üzerine. Daha
çok sıktım. Sanki intikam alırcasına. Petin dip kısmı yarım
santimetreye yakın ilaçla doldu. Bıraktım ve dışarı çıktım.
Akşam kimyasalın içinde yaşadığını görünce anladım neslini günümüze
nasıl taşıdığını. O neslini sürdürmek için ölüm sınırında yaşamsal
bir savaş veriyordu. Hem de kesinlikle öleceği güdüsüyle. Acaba
kakalak ne sürelerle beslenir. Ne kadar aç yaşayabilir. Ben
bunları bilmiyorum. Bildiğim tek şey onun günümüze, neslini
vücut formunu değişime uğratmadan taşıyabilen ender yaratıklardan
biri olduğu idi. Sanırım atom savaşı olsa, yeryüzünde kalacak
birkaç canlıdan biri de kakalak olurdu.
Birkaç gün daha yaşadı. Sıvı ilaç içinde ve
ters durarak. Arada bir ayaklarını oynatıyordu. Bir gün kıçındaki
tüpün vücudunun dışında olduğunu gördüm. Ölmüştü. Kağıt parçası
ile dürttüm. Hiç kıpırdamadı. Evet yaşamıyordu. Çünkü neslinin
devamı için gereken şartları her şeye rağmen yerine getirmişti.
Hayran oldum onun bu üstün gücüne. Ağlamadan, saldırmadan, küsmeden
mücadele ediyor, neslini devam ettirmek uğruna. Kimse etkileyemezdi
onu. O gerçekten üstün bir yaratık. Günümüzde de aynı iğrençliği
ile yaşamını sürdürmeye devam ediyor.
Bir kakalağı öldürmenin en etkin yolu asit
boriktir. Eczaneden asit borik alın. DİKKAT! Asit Borik zehirlidir
ve çocuklardan KESİNLİKLE uzak tutulmalıdır. Biraz patates haşlayın.
Patatesi soyun. Püre haline getirin. Asit borikle bu püreyi
karıştırın. Küçük toplar şeklinde form verilen parçaları dolapların
altına, mutfakta kakalak gezebilecek yerlere yerleştirin. Tekrar
Dikkat! patatesle karışmış asit borik de çok zehirlidir. Onbeş,
yirmi belki otuz gün sonra inanın bana evinizde kakalak kalmayacaktır.
Biz bu yöntemi artık sürekli kullanıyoruz. Bu yöntem sayesinde,
bir süre sonra gemide kakalak görmez olduk. Bu tür bir teknik
uygulandığında kakalak ölüleri ortada kalmıyor. Çünkü, karışımı
yiyip yuvasında ölüyor kakalaklar.
Kakalakların yuvalarının girişlerinin özel
bir duvarla örtülü olduğunu söylemişti bir dostum. İlaç yuvaya
işlemezmiş. Yuva içindeki kakalaklara ulaşmak mümkün değilmiş.
Sonuçta ya zeytinyağı dolu idam petlerini, ya da patatesli asit
borik toplarını kullanacaksınız. Ama gerçek olan bir şey var.
Dayanma gücünün ve pasif direnişin korkunç üstünlüğü. Hayran
olmamak elde değil sanırım. Onlara saygı duyuyorum galiba.
Dost bir dünyada ağlamadan barış içinde yaşayarak,
ağlatmaya çalışanlara karşı direnmek için irade gücünüzü kullanın.
Uğur Okçu
Deniz Köpüğü Sayfasına Dönüş